Türkiye'de gerçek anlamıyla ilk defa düzenlenen Güzellik Yarışması Mustafa Kemal'in emri ve Cumhuriyet Gazetesi'nin öncülüğünde 1929 yılına rastlar. Savaş sonrası dönemde özellikle Avrupa'da yaygınlaşan ve kurumsallaşan Güzellik Yarışmaları'nın Türkiye'nin Kemalist kadrosunun büyük ilgi duyması Avrupa ile hem siyasi hem de kültürel olarak yakınlaşmaya çalışan Türkiye açısından normal addedilebilir. Ancak asıl mesele henüz emekleme aşamasında olan yeni cumhuriyetin yeniliğinin kadın bedeni üzerinden inşa edilmeye çalışılmasıdır.
Unutulmamalıdır ki Kemalist kadronun kültürel devrimleri gerçekleştirirken öncelikli amacı "çürümüş" Osmanlı geçmişiyle köprüleri atıp, Türkiye'nin yüzünü "şark"tan "garp"e doğru çevirebilmek ve böylece Türkiye'nin modernizasyonunu Avrupa ile entegre olarak gerçekleştirebilmekti.
Unutulmamalıdır ki Kemalist kadronun kültürel devrimleri gerçekleştirirken öncelikli amacı "çürümüş" Osmanlı geçmişiyle köprüleri atıp, Türkiye'nin yüzünü "şark"tan "garp"e doğru çevirebilmek ve böylece Türkiye'nin modernizasyonunu Avrupa ile entegre olarak gerçekleştirebilmekti.
Bu bakımdan kadın bedeni her ideolojik yapılanmada olduğu gibi Kemalistler için de sembolik olarak önemli bir konumdadır; Çarşafını çıkarmış, kamusal alanda görünürlüğü artan, okumuş, Avrupai ve modern duruşu olan kadın imgesi tam da genç Cumhuriyet'in yöneticilerinin gerçekleştirmeye çalıştığı yeni devrimlerin amaçlarıyla örtüşmektedir. Bir diğer konu ise tabiri caizse yeni cumhuriyetin Avrupa'ya karşı rüştünü ispatlama hevesidir. Bu dönemde Osmanlı son döneminden gelen "hasta adam" imajından kurtulmanın yollarından biri de güzellik yarışmaları olarak görülmektedir. Yunus Nadi de belirttiğimiz konuları Cumhuriyet'teki köşesinde şöyle belirtmiştir : "Dünyanın bu yeni cereyanına [Güzellik Yarışmalarına- E.B] katılmak için yeni Türkiye'nin neyi eksikti? Bilakis yeni Türkiye her biri bir asra güç sığacak büyük inkılapları içinde asırlardan beri bir nevi esaretin zebunu olan Türk kadınlığının hüriyetini iadeten ilan ve tesis etmiş olduğu için bu cereyana her milletten daha fazla bir gayret ve heyecanla karışmalı idi, ve binnetice | Türk kadınlığı hakkında bütün dünyada asırlardan beri birleşen efkar ve itikadıtının artık yeri yurdu kalmamış efsanelerden başka bir şey olmadığı bütün dünyanın hayret gözlerine filiyatı ile dahi gösterilmeli idi. Türk kadınları bütün dünyanın hür memleketindeki hür hemşirelerinden farksız insanlar haline yükselmişlerdi. Bu hakikati yüksek gösterecek ve yüksek söyliyecek bir fırsattan istifade etmemek günah olurdu. İşte geçen sene ve bu sene yaptığımız Güzellik müsabakamızın başlıca saiklerinden biri." (13 Ocak 1930) Konumuza dönecek olursak ; 1929 yılındaki yarışmanın birincisi Hicran Hanım'ın daha sonra evli olduğu ortaya çıkınca (ironiktir Hicran Hanım'la benzer bir durumu bundan tam 54 sene sonra 1983'te Hülya Avşar yaşayacaktır) yarışmadan diskalifiye edilir ve birincilik Feriha Tevfik'te kalır. 1930'a geldiğimizde ise Cumhuriyet Gazetesi yarışma için daha geniş bir katılım ve organizasyon tertipler. Gazete her gün yarışma hakkında haberler yapmakta, yarışmaya katılacakları tanıtmakta bir yandan da Paris'te düzenlenecek Avrupa Güzellik Yarışması hakkında son havadisleri okuyucularıyla paylaşmaktadır. |
9 Ocak 1930'da İstanbul-Türkuvaz Salonu'nda düzenlenen balo ile 20 güzel kalabalık jüri heyeti önüne çıkar. Yarışmanın birincisi ise 12 Ocak 1930'da açıklanır : Mübeccel Namık Hanım.
14 Ocak 1930'da Peyami Safa Mübeccel Hanım hakkında şunları yazacaktır :
"Türkiye bu sene en güzel kızını buldu. Artık onu tanıyoruz : Başının etrafında, her an, ince bir rüzkar esiyormuş gibi hafif dalgalı kumral saçlar. Mahmur ve baygın, için için süzülüp durulan sisli yeşil gözler, (dayanamayıp edebiyat yapıyorum) güzel burun ve ağız. Jokond'un gülümsemesini aratmıyan çizgisiz ve dumanlı bir tebessüm. <<Büst>>tan uzun bacaklar. Derisinin ince kumaşı üstünde hiç parmak izi bulunmıyan, lekesiz, sivilcesiz, tertemiz ve levent bir vücut(...) Mübeccel Namk Hanım, ırkımızın bütün seciyesini taşıyor. Mayası halis bir tesalüple yuğurulmuş. Lirik şairlerin genç kız diye tahayyül ettikleri, fakat asrın ahlaki bulanıklığı içinde eşini az buldukları masum gözü açılmamış tipi aile kızı. Zekası terbiye, vücudu idman görmüş, lisan biliyor." (14 Ocak 1930)
Peyami Safa, Mübeccel Hanım'a olan hayranlığını şöyle bitirmektedir : "Kraliçemiz cidden güzeldir. Onan alenen biat ediyorum."
Mübeccel Hanım Türkiye Kraliçesi olduktan sonra günlerce gazetelerde fotoğrafları ve röportajları yer alır. Sonunda 6 Şubat'ta Paris'te düzenlenecek Avrupa Güzellik Yarışması için 30 Ocak'ta yola çıkar. Aynı gün Cumhuriyet Gazetesi Paris'te yayınlanan "Le Journal" gazetesinden Mübeccel Hanım için yazılan bir cümleyi manşetine taşır : "Dün haremde doğup, yarın Operanın gümüş köprüsü üzerinde yükselmek! Bir milletin tekamülünde ne büyük mesafedir." Manşetten de anlaşılacağı gibi mesele Mübeccel Hanım'ın başarısından ziyade Türk Milleti'nin bir başarısı olarak addedilmektedir.
"Türkiye bu sene en güzel kızını buldu. Artık onu tanıyoruz : Başının etrafında, her an, ince bir rüzkar esiyormuş gibi hafif dalgalı kumral saçlar. Mahmur ve baygın, için için süzülüp durulan sisli yeşil gözler, (dayanamayıp edebiyat yapıyorum) güzel burun ve ağız. Jokond'un gülümsemesini aratmıyan çizgisiz ve dumanlı bir tebessüm. <<Büst>>tan uzun bacaklar. Derisinin ince kumaşı üstünde hiç parmak izi bulunmıyan, lekesiz, sivilcesiz, tertemiz ve levent bir vücut(...) Mübeccel Namk Hanım, ırkımızın bütün seciyesini taşıyor. Mayası halis bir tesalüple yuğurulmuş. Lirik şairlerin genç kız diye tahayyül ettikleri, fakat asrın ahlaki bulanıklığı içinde eşini az buldukları masum gözü açılmamış tipi aile kızı. Zekası terbiye, vücudu idman görmüş, lisan biliyor." (14 Ocak 1930)
Peyami Safa, Mübeccel Hanım'a olan hayranlığını şöyle bitirmektedir : "Kraliçemiz cidden güzeldir. Onan alenen biat ediyorum."
Mübeccel Hanım Türkiye Kraliçesi olduktan sonra günlerce gazetelerde fotoğrafları ve röportajları yer alır. Sonunda 6 Şubat'ta Paris'te düzenlenecek Avrupa Güzellik Yarışması için 30 Ocak'ta yola çıkar. Aynı gün Cumhuriyet Gazetesi Paris'te yayınlanan "Le Journal" gazetesinden Mübeccel Hanım için yazılan bir cümleyi manşetine taşır : "Dün haremde doğup, yarın Operanın gümüş köprüsü üzerinde yükselmek! Bir milletin tekamülünde ne büyük mesafedir." Manşetten de anlaşılacağı gibi mesele Mübeccel Hanım'ın başarısından ziyade Türk Milleti'nin bir başarısı olarak addedilmektedir.
Paris'teki yarışmada tüm umutlarını Mübeccel Hanım'a bağlayan Türkiye rüyadan 7 Şubat günü Cumhuriyet Gazetesi'ndeki haberle uyanır :
"Mis Avrupa! Yunan Kraliçesinden sonra bütün güzeller ikinci addedildi."
7 Şubat 1930 Cumhuriyet "Mis Avrupa! Yunan Kraliçesinden sonra bütün güzeller ikinci addedildi."
Öyle gözüküyor ki Mübeccel Hanım'ın kraliçe olamaması bir yana birinciliğin Yunanistan'a gitmesi Cumhuriyet Gazetesi'ni asıl hayal kırıklığına uğratan asıl mevzudur. Gazete jüri heyetini "tarafgillikle" suçlayacak, "Yunan Kraliçesi hiç güzel değil, hatta çirkindir" diye yazacaktır. Yunan güzeli hakkında kimileri fazlaca aşırıya kaçıp jüri ile Yunanistan ve hatta Yunan Güzeli arasındaki ilişkileri gündeme getiren benzer haberler Cumhuriyet ve diğer gazetelerde Mart 1930'un sonuna kadar devam edecektir.
Bugünden bakınca Cumhuriyet Gazetesi'nin Yunan Kraliçesi'ni itham eden yazıları bizlere gülünç gelse de, Türkiye'nin farklı uluslararası müsabakalardaki başarısızlıkları günümüze kadar benzer tepkilerle karşılandığını unutmamak lazım. 1980'ler boyunca Türkiye Futbol takımlarının Avrupalı takımlara karşı aldığı "şerefli mağlubiyetler" ve hakemlerin "başarılarımızı engellemesi", on yıllar boyunca Eurovision Şarkı Yarışması'ndaki başarısızlıkların sebebinin Türkiye'de değil de başka bir yerde aranması 1930 Avrupa Güzellik Yarışması'na karşı gösterilen duygusal tepkilere çok benzer nitelikte.
Bugünden bakınca Cumhuriyet Gazetesi'nin Yunan Kraliçesi'ni itham eden yazıları bizlere gülünç gelse de, Türkiye'nin farklı uluslararası müsabakalardaki başarısızlıkları günümüze kadar benzer tepkilerle karşılandığını unutmamak lazım. 1980'ler boyunca Türkiye Futbol takımlarının Avrupalı takımlara karşı aldığı "şerefli mağlubiyetler" ve hakemlerin "başarılarımızı engellemesi", on yıllar boyunca Eurovision Şarkı Yarışması'ndaki başarısızlıkların sebebinin Türkiye'de değil de başka bir yerde aranması 1930 Avrupa Güzellik Yarışması'na karşı gösterilen duygusal tepkilere çok benzer nitelikte.
Ufak bir kıssadan hisse ardından merak edenler için, Türkiye 1932'de muradına erecek ve Keriman Halis Hanım Dünya Güzellik Kraliçesi tacını takacaktı. Mübeccel Hanım'ın yarışmadan sonra ne yaptığına dair elimizde çok fazla bilgi olmasa da aynı dönemden aşağıdaki gazete reklamı bize biraz bilgi verir nitelikte
Yazar: Efe Baysal